Salgın Ekonomisinde Çalışanları Koruyabilmek
Birleşmiş Milletler-Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre; koronavirüsün ortaya çıkarıp derinleştirdiği ekonomik durgunluk nedeniyle, ülkeler iş birliği içinde mücadeleye girmezse, kötümser tahminle 24.7 milyon kişi işsiz kalabilir. Sadece son beş haftada ABD’nde işsizlik sigortasına müracaat edenlerin sayısı 26 milyonu aşmış durumda. Milyonlarca insan kısa süreli çalışmaya, düşük ücretlerle çalışmaya mecbur kalabilir. Kendi işinde çalışanlar, esnaf ve sanatkarlar, mikro işletme sahipleri işyerlerini kapatmak zorunda kalabilir. Bu durumda çalışan kesimin 2020 yılındaki gelir kaybı; 860 milyar ABD Doları ile 3.4 trilyon ABD Doları arasında olabilir. Dolayısıyla, sağlık krizinin yanında alınacak acil önlemlerle mücadele edilmesi gereken bir ekonomik kriz ve istihdam krizi de söz konusu. Dünyada 4 milyardan fazla çalışan var, bunların elde ettikleri ücret ve maaşlar tek geçim kaynağı olduğu için yaşamsal önem taşıyor. İstihdamın yasalarla ve iş sözleşmesiyle tam olmasa bile belli ölçüler içinde güvence altına alınıp korunmalarının nedeni de bu. Çalışma ve ücret elde etme hakkı; insan haklarıyla, anayasal haklarla, eşitlik, adalet, sosyal adalet ve sosyal barış ile yakından ilgili olduğu için devletler kadar, işverenler tarafından da korunması gereken bir hak niteliğinde. İstihdamın; bireysel talep; perakende, tüketim malları ve yaşam tarzı üzerindeki etkileri, toplam talep içindeki payı da yadsınamaz. Ancak, işletmelerin istihdamlarını sürdürebilmeleri için maliyet ve giderlerini karşılayacak yeterli gelir elde edebilmeleri gerekir. İstihdamın ve faaliyetlerin sürdürülebilir olması için şirket faaliyetlerinin iç ve dış kaynaklardan finanse edilebilmesi de devletin destek paketleri kadar önem taşıyor.
Bu nedenlerle, istihdamı sürdürmek, çalışanları korumak ve gelir kayıplarını önlemek için ekonomiyi canlandırmaya yönelik büyük ölçekli, etkili para ve maliye politikalarının, kamu finansmanı ve sosyal güvenlik politikalarıyla koordinasyon içinde uygulanması, çalışanları ve gelirlerini koruması gerekiyor.
İşyerlerinin ve çalışanların COVID-19 salgını süresince ilave iş sağlığı ve iş güvenliği kurallarına, iş yerinde salgını önleme tedbirlerine, çalışma koşullarına hazırlanması ve uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Bu bakımdan, özellikle şunlar önem ve öncelik taşıyor: işyerlerinin ve çalışma ortamının temiz ve hijyen tutulması. Çalışanların riskler konusunda bilgilendirilmesi. El yakıma, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uyulması. Gereksiz seyahatlerin ertelenmesi. İşyerinde bir vaka görülmesi halinde test ve karantina uygulanması (hastalık izni, sağlık raporlu olma vs). İşyerlerinde fiili iş yükü bazında çalışma programları hazırlanıp uygulanması. Mümkünse, evden/uzaktan çalışma uygulamalarına geçilmesi. Çalışanların psikolojisini ve iş konsantrasyonlarını yüksek tutmak, işsiz, gelirsiz kalma, geçim sıkıntısı içine düşme tedirginliğini azaltmak ve çalışanlara makul ödemeler yapmak.
Koronavirüs sebebiyle işten çıkarma geçici olarak yasaklanmış olmakla birlikte, her zaman olduğu gibi yasal olarak mümkün, ancak işten çıkarılanın varsa, kıdem ve ihbar tazminatı ve işsizlik parası gibi kazanılmış haklarının peşin olarak ödenmesi gerekir. İşten çıkarılana, son 3 yıl içinde 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olması ve son 120 gün içinde iş akdiyle çalışmış olması şartıyla, asgari ücretin brüt tutarının %40’ı (1.177.-TL) alt sınır, %80’i (2.354.-TL) ise üst sınır olmak üzere, 180 gün ile 300 gün boyunca işsizlik fonundan işsizlik maaşı ödenir. Bunun yetersiz olduğu aşikar. Diğer ülke uygulamalarına baktığımızda; sahip oldukları ve çalıştıkları iş yerleri kapatılanların, evde kal çağrısına uyarak evde kalan ve işe gitmeyen çalışanların, evde kalmakla bir anlamda kamu hizmeti görmüş oldukları kabul ediliyor. Dolayısıyla, bunlara maliye politikası kapsamında doğrudan maaş ve gelir desteği yapılıyor. Örneğin; restoranların, kreşler ve okulların kapanması nedeniyle bu işyerlerinde makul ödemelerle kısmi (part-time) çalışma koşulları uygulanabiliyor. Çalışan anne veya babalara ise, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, ekstra ücretli izin, ücretsiz izin, bakmakla yükümlü olduğu kişiye bakmak için ücretsiz zorunlu izin, ücretli yıllık iznini kullanmak, mümkünse evden çalışmak gibi haklar tanınıyor. COVID-19 salgını sona erdiğinde işsiz kalanların yeniden işlerine döneceğini veya hemen iş bulacağını beklemek iyimserlik.
İlk beş haftada ABD’nde 26.4 milyon kişi işsizlik maaşı müracaatı yaptı, bunun katlanarak artması bekleniyor. Salgına resmi rakamlara göre 4.3 milyon işsizle, %13.7 işsizlik oranıyla yakalanan Türkiye’de hizmet sektöründe 140 bin civarında işletme kapatıldı ve işletmelerin 3.4 milyondan daha fazla çalışanına kısa çalışma ödeneği uygulamak için İŞKUR’a müracaat ettiği belirtiliyor. İngiltere, işten çıkarmaları önlemek için ücretlerin %80’ini, üst limit olarak belirlediği 2.500 GBP dahilinde doğrudan gelir desteği olarak ödüyor. Danimarka doğrudan gelir desteği olarak, ücretlerin %40’ının işveren, %40’ının devlet tarafından ödenmesini kabul etti. Danimarka çalışanların hastalık iznini (raporlu sayılma hali) genişleterek, eve gönderilen çalışanların ücretlerinin %90’ını ödüyor. Türkiye’de yılan hikayesine dönen ‘emeklilikte yaşa takılanlar’ meselesi, yani emekli olmak için yeterli prim ödemiş olup da yaş haddini bekleyenler bir an önce emekli edilirse, sosyal stres azalır, işgücü piyasasında rahatlama olur, işsizlik azalır ve bir işsizlik maaşı, kısa çalışma ödeneği gibi ödemelerin bir kısmının yerini emekli maaşları alır. Sorunun bu yönüyle de ele alınması iyi olur.
Evden/uzaktan çalışabilmek için öncelikle yapılan işin niteliğinin evden çalışmaya uygun olması gerekiyor. Lojistik-teknik destek, iletişim, video konferanslar, esneklik, iş güvenliği, bilişim güvenliği, verimlilik, gerektiğinde işe gitmek konusunda esneklik gibi konular da önem taşıyor. COVID-19 salgını gibi zorlayıcı nedenlerle hem çalışan hem de işveren bakımından iş ilişkisini riske etmeden sürdürmek maksadıyla evden/uzaktan çalışma biçiminin geçici olarak uygulanması iş hukuku bakımından mümkün. İş Kanununa göre, evden ya da uzaktan çalışma özel bir çalışma biçimi olup, çalışma koşullarının ayrıntılı ve yazılı olarak sözleşmede yer alması gerekir.
Sosyal yaşamın devam etmesi ve sistemin işlemesi için çalışanlara, emek, iş güvenliğine ve sağlığına ihtiyaç var. İster zorunlu, ister isteğe bağlı olsun karantina uygulamak, evde kalmak, evden çalışmak için zorunlu gıda, elektrik, su, doğal gaz, çöp gibi hizmetleri sunanlara ihtiyaç var. Bazı fabrikalarda makinelerin, fırınların, üretimin durmaması gerekiyor. Hizmet sektöründe çalışanlar, işçiler ve tarım işçileri ile çiftçiler, yevmiyeli çalışanların da evden çalışması mümkün değil. Bunların sağlık riski çok daha yüksek. Bu nedenle, çiftçilerin ucuz veya bedelsiz tarım girdileriyle desteklenmesi, tarımda çalışanlara, sezonluk işçilere, faaliyeti devam eden fabrika işçilerine doğrudan gelir desteği sağlanması gerekir. Yevmiye/gündelik ile çalışanlar, kayıt dışı istihdam mahkumları, sosyal güvenlik kapsamında olmayanlara COVID-19 salgını süresince, makul tutarda sabit bir maaş ödemesi yapılarak doğrudan gelir destekleri (sübvansiyon) sağlanması gerekir.
Koronavirüs vb nedenlerle çalışanın yazılı rızası dışında ücretsiz izine çıkarılması mümkün değil ve hak ihlalidir. Ücretsiz izin süresince iş sözleşmesi askıda kalır, sigorta primleri ödenmez, işsizlik maaşı alınması da söz konusu olmaz. 30 günü aşan ücretsiz izinlerde sağlık sigortası desteği kısıtlanabilir. Rızası dışında ücretsiz izne çıkarılan çalışan sözleşmesini haklı nedenlerle feshedebilir, hak kazanmış olduğu kıdem ve ihbar tazminatı, izin parası gibi haklarını, işe iade edilmesini talep edebilir. Yapılan yasal düzenlemeyle, işten çıkarılma yasaklanarak, işverenlere çalışanları ücretsiz izine gönderme hakkı tanındı. Ücretsiz izne ayrılanlara işsizlik fonundan ayda 1.170.-TL ücretsiz izin maaşı adıyla ödenmesi öngörüldü. Bu tutar; işsizlik maaşı veya kısa çalışma ödeneği alma şartlarını taşımayıp işten çıkarılanlara da uygulanabilecek. Çalışanlara ‘ölümü’ gösterip, onları sıtma’ yapan, çalışanlar için hak kaybı olan bu adaletsiz uygulamalar; mesai, verimlilik, gelir kaybı ve yoksulluk doğuruyor.
Çalışana iş hukukumuza göre ücretli izin kullandırılabilir. Bunun tek istisnası yol izni ve doğum iznidir.
COVID-19 salgınının yayılmasının önlenebilmesi için sosyal ortamlardan uzak durulması, izolasyon gerekmesi sebebiyle ortaya çıkan arz ve talep şoklarının üretim, dağıtım tedarik zincirini bozması, ekonomik istikrarsızlık yaratması, işleri bozması nedenleriyle, genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz, deprem, yangın, sel, seferberlik gibi mücbir (zorlayıcı) sebeplerle iş yerinde, işverenin alacağı idari kararla; üç yıl içinde en az 450 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olan ve son 60 gün içinde çalışmakta olan çalışanlara, üç ay boyunca, işsizlik sigortası fonundan en az 1.561.-TL, maksimum 4.380.-TL tutarında kısa çalışma ödeneği ödenebilir. Çalışanın işsizlik maaşından yararlanmasını kısıtlayan ve günü kurtarmaya yönelik bu uygulama işsizlik sorununa çözüm olmadığı için, düşük istihdam durumu olduğu için, çalışana sağlanan gelir günün gerçekleriyle ölçülü olmadığı için kısa çalışma ödeneği sosyal sorunlara gebedir. Bu adaletsiz uygulamalar da mesai, verimlilik, gelir kaybı ve yoksulluk sonucunu doğuruyor.
Çalışanlar ve işverenler için uygulanan asgari ücret desteği; 75.-TL’dir ki bu tutar arttırılabilir. Telafi edici çalışma süresi 2 aydan 4 aya çıkarılmış olup, koronavirüs nedeniyle bu zaman zarfında çalışamayan personel, daha sonraki 4 ay boyunca fazla mesai yaparak bunu telafi edebilir. Bu uygulama sayesinde işgücü kaybı ve emek kaybı olmaz. Ancak, salgının ve izolasyonun uzaması halinde olumlu etkisi kaybolabilir.
En düşük emekli aylığı 1.500 liraya yükseltilmiştir, uygulama iyidir, ancak ödeme yeterli-gerçekçi değildir. Emeklilere ödenecek Ramazan Bayramı ikramiyesi öne çekilerek, Nisan ayının ilk yarısında ödenmiştir. Bunun yararı olmakla birlikte, ekstra destek niteliği yoktur. Beşeri sermayenin, iş gücünün ve istihdamın korunması, sosyal refah devleti olabilmek için maliye politikaları uygulanması olmazsa olmaz önem taşıyor.
Çalışanlara işsizlik fonundan veya bütçeden yapılacak ödemelerin finansman kaynağı mevcuttur. Türkiye Varlık Fonu'nun zaten fonda olan kamu bankalarının sigorta şirketlerini satın alması, bunun için Hazine'nin özel tertip DİBS ihraç etmesi, kamu bankalarının bu suretle hem bilançolarını düzeltmeleri hem de DİBS'ni TCMB'na satarak nakde çevirmesi, kredi verecek kaynak/para yaratması mümkün olmuştur. Benzeri yöntemler çalışanlar, emekli, dar ve sabit gelirliler için neden uygulanmasın?